KARANLIKTA ÜÇ
KİŞİ
Gülseren’in geleceği, (Meral Çetinkaya)
gençliğinde başına gelen bir olay sonucu annesi ve teyzelerinin kararıyla
şekillendirilir. Egemen ise (Erdem Akakçe) annesi Gülseren’e bakmakla yükümlü,
çalıştığı reklam şirketinin sahibi Umay’a (Derya Alabora) platonik aşık, gelecekte
ne yapacağını bilmeden günlerini işi ve evi arasında geçirir. Umay, reklam
şirketi sahibidir. Sevgilisi ile sorunları vardır, bütün bunlar işine yansır.
Bu üç “kafası karışık” insanın hikayesi; oyuncularının, senaryonun ve etkili
bir atmosfer yaratan sanat ekibinin ve görüntü yönetiminin büyük katkıları ile
ortaya iyi bir film çıkmıştır.
Yönetmen Çağan Irmak’ın hikayeyi anlatmadaki
tavrı yerinde ve doğru bir karar. Çünkü filmin başında Gülseren’in başına gelenleri
öğrenirsek ve filmi bu şekilde izlersek izleyici olarak safımızı hem belli etmiş hemde tüm film
boyunca duygularımız sömürülmüş olacaktır. Oysaki Irmak böyle bir anlatımın
yerine Gülseren’in şizofrenik bir hâl almasının sebeplerini filmin en sonuna
koyuyor, bu izleyici için hem sürpriz hem de peşin hüküm vermemesi açısından
doğru bir karar.
Film
anne-oğulun bir güne başlaması ile başlıyor. Çok geçmeden bu evin ve Gülseren’nin
normal olmadığını anlıyoruz. İşte bu noktada Gülseren’i delirtenin aslında
başına gelen olay olmadığını onu delirtenin başta kendi ailesi olmak üzere
çevrenin olduğunu film ilerledikçe anlıyoruz.
BİR
DELİNİN EVİNDEN MANZARALAR
Bu
noktada Gülseren’in yaşadığı bu eve, evin ışıklarına ve Çağan Irmak’ın kamere
açılarına dikkat etmek gerekir. Gündüz vakti kapalı olan perdeler, kapıda iki-üç
kilit, hava kararır kararmaz açılan onlarca ışık. Gülseren için dışarsı büyük
bir tehlike, çünkü onun başına ne geldiyse dışarıdan geldi. Çağan Irmak’ın sık
sık tekrarladığı aynı açıdan görüntüler, sokak sesleri, Gülseren’in perde
arasından sık sık sokağı kontrol etmesi, Gülseren’in gelen kızkardeşiyle bile
kapı aralığından konuşması... ve bunların bize yansımaları gerçekten başarılı
ve etkileyici. Sanat yönetimi ve görüntü yönetimi filmin anlaşılır ve etkili
kılınması açısından elinden geleni fazlasıyla yapmış. Irmak’da bütün bunları
gerektiği ölçüde vermiş ne gözümüze çok sokarak ne de eksik bırakarak.
TALİHSİZ
BİR ÇOCUK: EGEMEN
Annesi
Gülseren’in oğlu üzerinde baskısı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Gülseren başına
gelenlerden sonra oğlu sayesinde biraz da olsun normalleşmiştir diyebiliriz. Çünkü
anne Gülseren’in tek tutunağı artık Egemen olmuştur.
Egemen
çalıştığı reklam şirketinin sahibi Umay Hanım’a platonik aşık. Umay Hanım ise
yasak bir ilişki yaşayan ve bundan kurtulmak isteyen bir kadın. Egemen’e yer
yer acıdığı için iyi davranıyor hatta hediyeler veriyor. Ama Egemen bu acıma
ile gelen ilgilenme hâlini ve hediyeleri Umay Hanım’ın da kendisine ilgisi
olduğu şeklinde yorumlamasına sebep olur. Ayrıca reklam dünyasında her şeyin
aldatma üzerine kurulduğunu ve bu aldatma mekanizmasında çalışan Egemen’in
masum oluşu Umay Hanım’ı etkiliyor ama bu etki aşık olmasını gerektirecek bir
etki değil.
Egemen’in
ileriye dönük korkusu, reklam şirketinin gece korumasını, yapan Ramiz (Rıza
Akın) karakteri ile verilmeye çalışılmış. Ramiz, evlenmemiştir. Bunun doğru
olmadığını, insanı mutsuz ettiğini Egemen’e söyler. Egemen’in o anki bakışından
ise izleyicinin aklına çok şey takılır.
IŞIĞA KOŞANLAR
Egemen ve annesi Gülseren, filmin
sonunda ışığa koşarlar. Işık metaforu masal ve hikayelerde sıkça kullanılan bir
metafordur. Aydınlanmayı, umudu temsil eden bu ışık Gülseren ve Egemen’i de
içine alır. Seneler sonra dışarı çıkan Gülseren ise hâlâ dışardan korkmaktadır.
Egemen’in korkan annesine söylediği sözler ise her şeyi özetler.
“-Neden korkuyorsun dışardan mı? O Dışarısı
bizi tükürüp attı Gülseren Hanım niye korkuyorsun.” Evet,
dışarısı sizi tükürüp attı.
Sonu muğlak olan bu filmde izleyici, hikayeyi nasıl
devam ettirmek istiyorsa öyle devam ettirir. Bu tarz net bir sonu olmayan
filmleri pek çok izleyici sevmez ama bu filme böyle muğlak bir son yakışmış
diyebiliriz. Umay karakterinin, sonu ne oldu?
Bu noktada Umay’in hikayesi için böyle gelmiş böyle gider/gidiyor tavrı
sergilenmiş.
Karşımızda en başta oyunculukları, senaryosu, müzikleri,
görüntüleri ve yönetimi ile Çağan Irmak’ın filmografisinde
farklı bir yerde duran güçlü bir film var. Ayrıca Türk Sineması’nda çok da
göremediğimiz “karakter” hikayesi anlatıyor bu film. Tek bu nedenle bile film
izlenebilir.
KAAN OKAN