22 Eylül 2012 Cumartesi

KARANLIKTAKİLER





  KARANLIKTA ÜÇ KİŞİ

            Gülseren’in geleceği, (Meral Çetinkaya) gençliğinde başına gelen bir olay sonucu annesi ve teyzelerinin kararıyla şekillendirilir. Egemen ise (Erdem Akakçe) annesi Gülseren’e bakmakla yükümlü, çalıştığı reklam şirketinin sahibi Umay’a (Derya Alabora) platonik aşık, gelecekte ne yapacağını bilmeden günlerini işi ve evi arasında geçirir. Umay, reklam şirketi sahibidir. Sevgilisi ile sorunları vardır, bütün bunlar işine yansır. Bu üç “kafası karışık” insanın hikayesi; oyuncularının, senaryonun ve etkili bir atmosfer yaratan sanat ekibinin ve görüntü yönetiminin büyük katkıları ile ortaya iyi bir film çıkmıştır.

     Yönetmen Çağan Irmak’ın hikayeyi anlatmadaki tavrı yerinde ve doğru bir karar. Çünkü filmin başında Gülseren’in başına gelenleri öğrenirsek ve filmi bu şekilde izlersek izleyici olarak  safımızı hem belli etmiş hemde tüm film boyunca duygularımız sömürülmüş olacaktır. Oysaki Irmak böyle bir anlatımın yerine Gülseren’in şizofrenik bir hâl almasının sebeplerini filmin en sonuna koyuyor, bu izleyici için hem sürpriz hem de peşin hüküm vermemesi açısından doğru bir karar.

Film anne-oğulun bir güne başlaması ile başlıyor. Çok geçmeden bu evin ve Gülseren’nin normal olmadığını anlıyoruz. İşte bu noktada Gülseren’i delirtenin aslında başına gelen olay olmadığını onu delirtenin başta kendi ailesi olmak üzere çevrenin olduğunu film ilerledikçe anlıyoruz.

BİR DELİNİN EVİNDEN MANZARALAR


Bu noktada Gülseren’in yaşadığı bu eve, evin ışıklarına ve Çağan Irmak’ın kamere açılarına dikkat etmek gerekir. Gündüz vakti kapalı olan perdeler, kapıda iki-üç kilit, hava kararır kararmaz açılan onlarca ışık. Gülseren için dışarsı büyük bir tehlike, çünkü onun başına ne geldiyse dışarıdan geldi. Çağan Irmak’ın sık sık tekrarladığı aynı açıdan görüntüler, sokak sesleri, Gülseren’in perde arasından sık sık sokağı kontrol etmesi, Gülseren’in gelen kızkardeşiyle bile kapı aralığından konuşması... ve bunların bize yansımaları gerçekten başarılı ve etkileyici. Sanat yönetimi ve görüntü yönetimi filmin anlaşılır ve etkili kılınması açısından elinden geleni fazlasıyla yapmış. Irmak’da bütün bunları gerektiği ölçüde vermiş ne gözümüze çok sokarak ne de eksik bırakarak.

TALİHSİZ BİR ÇOCUK: EGEMEN

Annesi Gülseren’in oğlu üzerinde baskısı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Gülseren başına gelenlerden sonra oğlu sayesinde biraz da olsun normalleşmiştir diyebiliriz. Çünkü anne Gülseren’in tek tutunağı artık Egemen olmuştur.

Egemen çalıştığı reklam şirketinin sahibi Umay Hanım’a platonik aşık. Umay Hanım ise yasak bir ilişki yaşayan ve bundan kurtulmak isteyen bir kadın. Egemen’e yer yer acıdığı için iyi davranıyor hatta hediyeler veriyor. Ama Egemen bu acıma ile gelen ilgilenme hâlini ve hediyeleri Umay Hanım’ın da kendisine ilgisi olduğu şeklinde yorumlamasına sebep olur. Ayrıca reklam dünyasında her şeyin aldatma üzerine kurulduğunu ve bu aldatma mekanizmasında çalışan Egemen’in masum oluşu Umay Hanım’ı etkiliyor ama bu etki aşık olmasını gerektirecek bir etki değil.

Egemen’in ileriye dönük korkusu, reklam şirketinin gece korumasını, yapan Ramiz (Rıza Akın) karakteri ile verilmeye çalışılmış. Ramiz, evlenmemiştir. Bunun doğru olmadığını, insanı mutsuz ettiğini Egemen’e söyler. Egemen’in o anki bakışından ise izleyicinin aklına çok şey takılır.

            IŞIĞA KOŞANLAR

            Egemen ve annesi Gülseren, filmin sonunda ışığa koşarlar. Işık metaforu masal ve hikayelerde sıkça kullanılan bir metafordur. Aydınlanmayı, umudu temsil eden bu ışık Gülseren ve Egemen’i de içine alır. Seneler sonra dışarı çıkan Gülseren ise hâlâ dışardan korkmaktadır. Egemen’in korkan annesine söylediği sözler ise her şeyi özetler.

“-Neden korkuyorsun dışardan mı? O Dışarısı bizi tükürüp attı Gülseren Hanım niye korkuyorsun.” Evet, dışarısı sizi tükürüp attı.

 Sonu muğlak olan bu filmde izleyici, hikayeyi nasıl devam ettirmek istiyorsa öyle devam ettirir. Bu tarz net bir sonu olmayan filmleri pek çok izleyici sevmez ama bu filme böyle muğlak bir son yakışmış diyebiliriz. Umay karakterinin, sonu ne oldu?  Bu noktada Umay’in hikayesi için böyle gelmiş böyle gider/gidiyor tavrı sergilenmiş.

             Karşımızda en başta oyunculukları, senaryosu, müzikleri, görüntüleri ve  yönetimi ile Çağan Irmak’ın filmografisinde farklı bir yerde duran güçlü bir film var. Ayrıca Türk Sineması’nda çok da göremediğimiz “karakter” hikayesi anlatıyor bu film. Tek bu nedenle bile film izlenebilir.

KAAN OKAN

Hiç yorum yok: